Koşukavak Yöresi Kültür ve Dayanışma Derneği
Koşukavaklıların buluştuğu yer...
Bulgaristan Türkleri
Türkiye-Bulgaristan İlişkilerinin Bulgaristan'daki Türkler Açısından Değerlendirilmesi - 1989’a Kadar Bulgaristan Türklerinin Tarihçesi-2
Makale Dizini
Sayfa 3 / 11
Osmanlı - Rus Savaşı’ndan sonra, 1878 yılında Berlin Anlaşması ile kuzeyde bağımsız bir Bulgar Prensliği kurulmuştur. Burada yaşayan Türklerin bir kısmı, özellikle toprak sahipleri ve Osmanlı idaresinin yerel temsilcileri, Bulgaristan’daki yerlerini ve yurtlarını bırakarak Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde kalan topraklara göç etmişlerdir. 1885’te Bulgarlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde kalan Şarkî Rumeli Vilâyeti’ni Bulgar Prensliği’ne ilhak etmiştir. Bu tarihten itibaren Bulgaristan’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı iki bölge oluşmuştur: Biri Dobruca ve Deliorman bölgelerini içine alan Kuzeydoğu Bulgaristan, diğeri de Rodop Dağlık bölgesini kapsayan Güneydoğu Bulgaristan’dır.(12) Yeni kurulan bir ülkenin idarecileri olarak her türlü Osmanlı mirasından uzaklaşmak isteyen Bulgar hükûmetleri için, ülkedeki Türk - Müslüman varlığı rahatsız edicidir. Bununla birlikte, 1944 yılında ülkede komünizm rejimi kurulana kadar, Bulgar makamları Türk azınlığa karşı nispeten ılımlı bir politika izlemişlerdir.(13) Yine de Birinci Dünya Savaşı, 1923 ve 1934’te Bulgaristan’daki hükûmet darbeleri ve Türkiye’de ATATÜRK önderliğinde gerçekleştirilen reformlar, 1930 - 1940 yılları arasında Bulgar milliyetçiliğinin ivme kazanmasına yol açmıştır. Türkiye’deki yeniliklerden uzak kalan ve kendi içine kapanan Bulgaristan’daki Türk azınlık, ekonomik, kültürel ve sosyal açılardan durgunluk dönemi geçirmiştir.(14) Türkiye - Bulgaristan arasında yapılan göç anlaşmaları, birkurtuluş yolu olarak hem azınlığın temsilcileri için hem ülkedeki etnik homojenliği sağlamak isteyen Bulgar makamları için emniyet supabı görevi görmektedir.(15)
1944 yılında komünist iktidarın kurulması ile milliyetçi emellere ve etnik farklılığa ilâveten Türk azınlığın durumunu belirleyen üçüncü bir unsur olarak Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ideolojik çatışma eklenecektir. Komünistler iktidara gelir gelmez, kendilerinden önceki “burjuva” dönemi ile tüm bağı koparmak istediklerini her vesile ile vurgulamışlardır. Bu ilk dönemde, yeni rejimin temsilcileri, Türklerin kültürel durumunu “iyileştirme çabaları” göstermişlerdir.(16) İhtilâl ideallerine inanmış ve komünist ideolojiyi komşu ülke Türkiye’de yayabilecek lâik bir Türk eliti yaratma amacı gütmeye başlamışlardır. Sosyal ve ekonomik gerilemenin sebebi ve sosyalist modernleşmeye engel olarak görülen İslâm dinine komünist iktidar savaş açmıştı. 1940’lı yıllarda vakıflar kamulaştırılmış ve medreseler kapatılmıştı. 1952 yılında ise, devlet okullarında dinî eğitim yasaklanmıştı. Ancak Türk azınlık dinine, geleneğine ve göreneklerine bağlı kalarak komünist iktidarı hayal kırıklığına uğratıp şaşırtmıştır. Hatta Bulgaristan’daki Müslümanlar, bütün uğraşlara rağmen “kolektifleştirme” hareketlerine sıcak bakmamıştır.(17) Bunun sonucunda, komünizmin ilk yıllarında “ulusların eşit bir şekilde geliştirilmesi” fikri, katı bir Ortodoks nüve (çekirdek) etrafında tek Bulgar ulusu yaratma düşüncesine yerini bırakmıştır.(18)
1950 - 1951 yıllarında, Bulgaristan’daki komünizm döneminin ilk büyük göçü yaşanmıştır.(19) Bu göç sonunda 150.000 civarında Türk, Bulgaristan’daki yerlerini ve yurtlarını terk ederek bir daha geri dönmemek üzere Türkiye’ye göç etmiştir.(20) Ancak asıl sarsıntı, Nisan 1956’daki Komünist Partinin genel kurul toplantısından (Aprilski plenum), yani Todor Jivkov’un parti üzerindeki nüfuzunu güçlendirdiği tarihten sonra yaşanacaktır. Bundan böyle, İslâm ve Türk karşıtı söylemler azınlıklara karşıgüdülen asimilâsyon politikası doğrultusunda kullanılacaktır.(21) Bu tarihten itibaren sistematik bir şekilde Türk azınlığa uygulanan asimilâsyon politikası, Aralık 1984 - Mart 1985 tarihleri arasında gerçekleştirilen zorla isim değiştirme kampanyası ile doruk noktasına ulaşacaktır. Bu kampanya çerçevesinde Türkler, “özüne döndürülme sürecine -vızroditetelen protses”; yani “zorla Bulgarlaştırılma süreci”ne tâbi tutulacaktır.(22) Ülkedeki Türk ve Müslüman varlığını yok etmek için basit ve etkili bir yöntem, ama nereye kadar?
Bütün yerel ve üst düzey elemanlarını harekete geçiren Bulgar Hükûmeti, Bulgarlaştırma politikasını Rodop bölgesinden başlatarak Deliorman bölgesine doğru ilerletmiş, böylece asimile etme faaliyetlerini güneyden kuzeye doğru yaymış, karşı gelenleri de hapsetmekten ve öldürmekten geri kalmamıştır.(23) Türk gazetelerinin yayımlanmasına ve Bulgar Radyosundaki Türkçe yayınlara son verilmesinden sonra, Türkçenin konuşma dili olarak kullanılması da yasaklanmıştır. Artık, Bulgaristan’da Türk kimliğini oluşturan bütün öğeler, gelenek ve görenekler yasaktı.(24)
Bulgar makamlarının ülkede yaşanan olayları, resmî olarak dış dünyaya yansıtırken kullandıkları ifadeler oldukça ilginçtir. Onlara göre, 1968’de yapılan Türkiye - Bulgaristan Göç Anlaşması’na istinaden 1978 yılına kadar yapılan göçlerle Bulgaristan’da Türk kalmamıştı. Kalanlar ise, “zorla Müslümanlaştırılmış ve Türkleştirilmiş” Bulgarlar olup “orijinlerine” dönmekte idiler. İşte bu iddialar doğrultusunda, Sofya Hükûmeti herhangi bir göç anlaşması teklifini kabul etmeyecekti.(25)
Bulgaristan’da vuku bulan bu olaylar, Türkler arasında teşkilâtlanmalara yol açmıştır. Daha sonra Hak ve Özgürlükler Hareketinin (HÖH) Başkanı olacak Ahmet Doğan ve bu teşkilâtların pek çok üyesi tutuklanmıştır. 1989’un Mayıs ayının ortasında, Kuzey Bulgaristan’da açlık grevleri ve yürüyüşler düzenlenmiştir. Türkler, kültürel haklarının, ibadet özgürlüklerinin, adlarının geri verilmesini ve Türkçe konuşma yasağının kaldırılmasını istemektedir. Olaylar, Kuzeydoğu Bulgaristan’dan güneye, Hasköy bölgesine sıçramıştır. Bu tür hadiseler karşısında güçsüz kalan Bulgar makamları, bütün kuvvetlerini harekete geçirmiş ve yürüyüşlerin elebaşılarını ülkeden kovarak Yugoslavya, Avusturya, Romanya, Macaristangibi ülkelere göndermiştir. Türkiye’den ve dünya kamuoyundan gelen tepkiler ile ülkedeki azınlığın hareketlenmesi üzerine Bulgaristan, sınırlarını açıp Türklerin göç etmelerine izin vermek durumunda kalmıştır.(26) Böylece, 29 Mayıs 1989’da Bulgar Televizyonu aracılığılıyla Todor Jivkov, “Bulgar Müslümanlarından” arzu edenlerin Türkiye’ye gidebileceğini bildirmiş ve Türkiye’ye sınırlarını açması konusunda çağrıda bulunmuştur.(27) Neticede İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren dünya tarihinde, ilk kez bu kadar büyük bir göç yaşanmış, 320.000 kadar Bulgaristan Türkü (28) ana vatanlarına; yani Türkiye’ye yerleşmiş, böylece Türk - Bulgar ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır.
Son Eklenenler
Çok Okunanlar
- Türkiye-Bulgaristan İlişkilerinin Bulgaristan'daki Türkler Açısından Değerlendirilmesi
- Bulgaristan’daki Başmüftülük Krizine Stratejik Yaklaşım
- Son Dönem Ankara-Sofya İlişkilerinin Analizi
- Geleneksel Koşukavak Panayırı Büyük Coşku İçinde Yapıldı
- Balkanlar’da Soydaşlarımızın Maruz Kaldığı İnsan Hakları İhlalleri