Koşukavak Yöresi Kültür ve Dayanışma Derneği
Koşukavaklıların buluştuğu yer...
Bulgaristan Türkleri
Türkiye-Bulgaristan İlişkilerinin Bulgaristan'daki Türkler Açısından Değerlendirilmesi
Makale Dizini
Bu yazıda Bulgaristan Türkleri ve Bulgaristan - Türkiye ilişkilerinin 1998 öncesi ve sonrası ile ilgili çok güzel bir anlatımla çok değerli bilgiler verilmekte. Herkese ve özellikle gençlerimize bu yazıyı okumalarını tavsiye ediyoruz.
1990’lı yıllarda gelişen yeni jeopolitik ortam, özellikle Balkan ülkelerindeki değişiklikler, Türkiye’yi de yakından ilgilendirerek yeni bir dış politika geliştirmesine yol açmıştır. Bu çalışmanın amacı, son yıllarda Türkiye ve Bulgaristan arasında gelişen ilişkileri gözden geçirip Bulgaristan’da yaşayan Türkler açısından değerlendirmektir. Konu, üç başlık altında incelenmektedir. Bunlar, “1989’a kadar Bulgaristan Türklerinin Tarihçesi”, “1989 - 2002 Tarihleri Arasında Bulgaristan Türklerinin Durumu”, “Türkiye - Bulgaristan İlişkileri ve Bulgaristan Türklerinin Durumuna Etkisi”.
1990’lı yıllarda soğuk savaş döneminin sona ermesi, Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ve Yugoslavya’daki çatışmalar, kendini yeni bir jeopolitik ortamda bulan Türkiye’nin dış politikasında yepyeni bir sayfa açmıştır. Özellikle Balkan ülkelerindeki değişiklikler, Türkiye’yi yakından ilgilendirmiş ve bu bağlamda yeni bir dış politika çizilmesini gerektirmiştir. Bu durum, en yakın komşusu olan Bulgaristan ile de alâkalıdır. Balkan ülkeleri arasında en fazla Türk nüfusuna sahip olan ülke Bulgaristan’dır. Dolayısıyla, yeni Türk dış politikasının çizilmesinde bu durum önemli rol oynamıştır. Kaldı ki, Bulgaristan’ın kurulduğu 1878 yılından bu yana, bu iki ülke arasındaki ilişkilerin merkezinde, çoğunlukla Bulgaristan’da yaşayan Türkler ve bunların Türkiye’ye göç ettirilmesi yer almıştır.
Bu çalışmanın amacı, 1989’dan sonra Türkiye ve Bulgaristan arasında gelişen ilişkileri gözden geçirerek Bulgaristan’da yaşayan Türkler açısından değerlendirmesini yapmaktır. Konu dâhilinde, Bulgaristan Türklerinin 1989’dan önceki tarihçesinden kısaca söz ederek son 10 - 13 yıldaki durumuna değineceğiz. Yine son dönemdeki Türkiye – Bulgaristan ilişkilerinin gelişmesi ve bunun Bulgaristan Türklerinin hayatına nasıl yansıdığı üzerinde ayrıntılı olarak duracağız. 1989’dan önceki Türkiye - Bulgaristan ilişkilerine ayrıntılı olmasa da yeri geldiğinde değinilecektir.
1. 1989’a Kadar Bulgaristan Türklerinin Tarihçesi
Bulgaristan Türkleri, 1989’a kadar Türkiye - Bulgaristan ilişkilerindehem belirleyici hem de bu ilişkilerden doğrudan doğruya etkilenen unsurolmuştur. Bu bakımdan Türk azınlığın Bulgaristan’daki tarihçesinden kısacasöz etmek gerekir.
Aynı coğrafî ortamı paylaşan çeşitli etnik gruplar bakımından “orijin”(köken) ve yaşadıkları mekânda “kadimlik” (eskilik) kavramları önemkazanmaktadır. Özellikle “orijin” sorunu, dünyanın çeşitli bölgelerinde siyasîve tarihî olayların farklı yorumlanmasına ve katı milliyetçi görüşlerinbeslenmesine yol açmıştır. Son zamanlarda Balkanlar’da yaşanan olaylar,buna dair pek çok örnek sunmuştur. Bulgaristan Türklerinin menşei konusu,1989’dan önce bu ülkede yaşananlarla yakından ilgilidir.
Bulgar toplumunda, bu konuya dair yaygın olan iki görüş mevcuttur:Birinci görüşe göre, Bulgaristan’daki Türk azınlığın bir kısmı, XIV ncüyüzyılın sonundan itibaren Bulgar Çarlığı’nın Osmanlılar tarafındanfethedilmesiyle bölgeye yoğun olarak Anadolu’dan gelen Türklerin ahfadıdır;diğer kısmı ise, Osmanlıların zorla Müslümanlaştırdığı Hristiyan Bulgarlarıntorunlarıdır. İkinci görüş ise, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin tamamenOsmanlıların zorla Müslümanlaştırdığı Hristiyan Bulgarların torunlarıoldukları ve Bulgaristan toprakları üzerinde Anadolu menşeli herhangi birkolonizasyonun söz konusu olamayacağını ileri sürmektedir. Sağlam ilmîtemellere dayanmayan söz konusu bu iki görüş (ilk görüşün birinci kısmıhariç), etnik çatışmalara her zaman ön ayak olabilecek niteliktedir.(1)Her ikigörüş, Bulgaristan’daki Türklerin menşei sorununa ırkî değil, dinî açıdanyaklaşmaktadır. Irkî olarak soruna yaklaştığımızda ve tarihin derinliklerineindiğimizde, Bulgarların Türk menşeli olduklarını, çağlar boyunca Bulgaristantopraklarının Osmanlılardan önce pek çok Türk boyuna yurtluk ettiğinigörürüz. Hatta Osmanlılar, Balkanlar’daki ilerleyişleri sırasında,Hristiyanlaşmış Kuman Türklerinden olan Bulgar soyluları ilekarşılaşmışlardır. Son Bulgar çarları sülâlesi olan Şişman sülâlesi, Kumanmenşelidir.(2) Dolayısıyla, soruna ırkî bakımdan yaklaşmak söz konusudeğildir. Sorunun kaynaklandığı nokta “din”; yani “Hristiyan” olan birilerinin“Müslüman” olmasıdır. Bu duruma dramatik çizgiler katmak için deMüslümanlaşmanın zorla yapıldığı iddiası ortaya atılmaktadır. Ne yazık ki,Bulgaristan’da bazı ilmî çevreler, günümüzde de bu görüşlere hizmetetmektedir. Oysa, Bulgaristan Türklerinin menşei sorununa, ATATÜRK’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” özdeyişi yer bırakmamaktadır. Zaten Bulgaristan Türklerinin Türkçe konuşmaları, dededen toruna korunan bir gelenekle Türk - Müslüman isimlerini taşımaları, İslâmiyet’e ve geleneklerine bağlılıkları, adları Türkçe olan yerleşim birimlerinde yaşamaları,(3) Türk menşeli oldukları konusunda tereddüt bırakmamaktadır.
Mekânda “kadimlik” kavramı ise, Bulgaristan’daki etnik unsurlar bakımından tartışmalıdır. Çünkü Balkanlar, özellikle Bulgaristan toprakları, V nci yüzyıldan itibaren Türklerin yurt olarak tuttukları mekân olmuştur.(4) Bulgar isminin menşei bile Türkçe “bulgamak”, yani “karışmak” fiili ile açıklanmaktadır.(5)
Türkiye’de ve Türkiye dışında Osmanlı kolonizasyonu üzerine yapılan tarih araştırmaları, Müslüman Türklerin Bulgaristan’daki menşeine ışık tutması bakımından çok önemlidir. Ayrıca bu araştırmalar, Balkanlar’da Müslüman nüfusun sayıca artmasında, Osmanlı iskân siyasetinin rolünü ortaya koymaları bakımından da önem taşımaktadır.(6) Çünkü Bulgaristan’ınve genellikle Balkanlar’ın İslâmlaşması ve Türkleşmesi, Osmanlı kolonizasyonundan ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki iç göç hareketlerinden bağımsız düşünülemez.(7) Osmanlıların “istimalet”; yani hoşgörü ve koruma politikasının Balkanlar’ın Türkleşme ve İslâmlaşma sürecindeki önemine.(8) Bulgar tarih yazımında pek yer verilmemiştir. Başka bir deyişle, Osmanlı Devleti’nin İslâm hukukunun öngördüğü esaslar doğrultusunda, gayri müslimlere(9) “zimmî” statüsü çerçevesinde din ve ibadet özgürlüğü tanıması ve onların can ve mal güvenliğini sağlamayı taahhüt etmesi vurgulanmamaktadır.(10) Çünkü Osmanlıların takip ettiği hoşgörü politikasını tanımaları, Bulgarların 1878’den beri tekrarlaya geldikleri “Osmanlıların Balkanlar’da zorla Hristiyan tebaayı İslâmlaştırdığı ve Türkleştirdiği” teorilerini yalanlamaları anlamına gelmektedir. Diğer yönden İslâmlaşmanın yoğun olarak görüldüğü XVII nci yüzyılda Hristiyan tebaayı Müslüman olmaya iten sebepler, dünya tarihçiliğinde henüz yeterince aydınlatılmamıştır. Bu yüzden sadece Bulgaristan’da değil, diğer Balkan ülkelerinde de Müslümanların kökeni konusu, politik amaçlarla gerek ülke bazında gerek ülkelerarası ikili ilişkilerde suiistimal edilmektedir. Bulgaristan bakımından vurgulamamız gereken bir diğer nokta da Bulgarların ülkelerindeki Türkleri, menşe itibarıyla “zorla yapılan İslâmlaşma” sürecinin ürünü olarak görmeleri, siyasî manada her zaman gerek Türk azınlıkaçısından gerek Türkiye’nin dış politikası açısından sıkıntılar yaratabilecek bir husustur.(11)
Osmanlı - Rus Savaşı’ndan sonra, 1878 yılında Berlin Anlaşması ile kuzeyde bağımsız bir Bulgar Prensliği kurulmuştur. Burada yaşayan Türklerin bir kısmı, özellikle toprak sahipleri ve Osmanlı idaresinin yerel temsilcileri, Bulgaristan’daki yerlerini ve yurtlarını bırakarak Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde kalan topraklara göç etmişlerdir. 1885’te Bulgarlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde kalan Şarkî Rumeli Vilâyeti’ni Bulgar Prensliği’ne ilhak etmiştir. Bu tarihten itibaren Bulgaristan’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı iki bölge oluşmuştur: Biri Dobruca ve Deliorman bölgelerini içine alan Kuzeydoğu Bulgaristan, diğeri de Rodop Dağlık bölgesini kapsayan Güneydoğu Bulgaristan’dır.(12) Yeni kurulan bir ülkenin idarecileri olarak her türlü Osmanlı mirasından uzaklaşmak isteyen Bulgar hükûmetleri için, ülkedeki Türk - Müslüman varlığı rahatsız edicidir. Bununla birlikte, 1944 yılında ülkede komünizm rejimi kurulana kadar, Bulgar makamları Türk azınlığa karşı nispeten ılımlı bir politika izlemişlerdir.(13) Yine de Birinci Dünya Savaşı, 1923 ve 1934’te Bulgaristan’daki hükûmet darbeleri ve Türkiye’de ATATÜRK önderliğinde gerçekleştirilen reformlar, 1930 - 1940 yılları arasında Bulgar milliyetçiliğinin ivme kazanmasına yol açmıştır. Türkiye’deki yeniliklerden uzak kalan ve kendi içine kapanan Bulgaristan’daki Türk azınlık, ekonomik, kültürel ve sosyal açılardan durgunluk dönemi geçirmiştir.(14) Türkiye - Bulgaristan arasında yapılan göç anlaşmaları, birkurtuluş yolu olarak hem azınlığın temsilcileri için hem ülkedeki etnik homojenliği sağlamak isteyen Bulgar makamları için emniyet supabı görevi görmektedir.(15)
1944 yılında komünist iktidarın kurulması ile milliyetçi emellere ve etnik farklılığa ilâveten Türk azınlığın durumunu belirleyen üçüncü bir unsur olarak Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ideolojik çatışma eklenecektir. Komünistler iktidara gelir gelmez, kendilerinden önceki “burjuva” dönemi ile tüm bağı koparmak istediklerini her vesile ile vurgulamışlardır. Bu ilk dönemde, yeni rejimin temsilcileri, Türklerin kültürel durumunu “iyileştirme çabaları” göstermişlerdir.(16) İhtilâl ideallerine inanmış ve komünist ideolojiyi komşu ülke Türkiye’de yayabilecek lâik bir Türk eliti yaratma amacı gütmeye başlamışlardır. Sosyal ve ekonomik gerilemenin sebebi ve sosyalist modernleşmeye engel olarak görülen İslâm dinine komünist iktidar savaş açmıştı. 1940’lı yıllarda vakıflar kamulaştırılmış ve medreseler kapatılmıştı. 1952 yılında ise, devlet okullarında dinî eğitim yasaklanmıştı. Ancak Türk azınlık dinine, geleneğine ve göreneklerine bağlı kalarak komünist iktidarı hayal kırıklığına uğratıp şaşırtmıştır. Hatta Bulgaristan’daki Müslümanlar, bütün uğraşlara rağmen “kolektifleştirme” hareketlerine sıcak bakmamıştır.(17) Bunun sonucunda, komünizmin ilk yıllarında “ulusların eşit bir şekilde geliştirilmesi” fikri, katı bir Ortodoks nüve (çekirdek) etrafında tek Bulgar ulusu yaratma düşüncesine yerini bırakmıştır.(18)
1950 - 1951 yıllarında, Bulgaristan’daki komünizm döneminin ilk büyük göçü yaşanmıştır.(19) Bu göç sonunda 150.000 civarında Türk, Bulgaristan’daki yerlerini ve yurtlarını terk ederek bir daha geri dönmemek üzere Türkiye’ye göç etmiştir.(20) Ancak asıl sarsıntı, Nisan 1956’daki Komünist Partinin genel kurul toplantısından (Aprilski plenum), yani Todor Jivkov’un parti üzerindeki nüfuzunu güçlendirdiği tarihten sonra yaşanacaktır. Bundan böyle, İslâm ve Türk karşıtı söylemler azınlıklara karşıgüdülen asimilâsyon politikası doğrultusunda kullanılacaktır.(21) Bu tarihten itibaren sistematik bir şekilde Türk azınlığa uygulanan asimilâsyon politikası, Aralık 1984 - Mart 1985 tarihleri arasında gerçekleştirilen zorla isim değiştirme kampanyası ile doruk noktasına ulaşacaktır. Bu kampanya çerçevesinde Türkler, “özüne döndürülme sürecine -vızroditetelen protses”; yani “zorla Bulgarlaştırılma süreci”ne tâbi tutulacaktır.(22) Ülkedeki Türk ve Müslüman varlığını yok etmek için basit ve etkili bir yöntem, ama nereye kadar?
Bütün yerel ve üst düzey elemanlarını harekete geçiren Bulgar Hükûmeti, Bulgarlaştırma politikasını Rodop bölgesinden başlatarak Deliorman bölgesine doğru ilerletmiş, böylece asimile etme faaliyetlerini güneyden kuzeye doğru yaymış, karşı gelenleri de hapsetmekten ve öldürmekten geri kalmamıştır.(23) Türk gazetelerinin yayımlanmasına ve Bulgar Radyosundaki Türkçe yayınlara son verilmesinden sonra, Türkçenin konuşma dili olarak kullanılması da yasaklanmıştır. Artık, Bulgaristan’da Türk kimliğini oluşturan bütün öğeler, gelenek ve görenekler yasaktı.(24)
Bulgar makamlarının ülkede yaşanan olayları, resmî olarak dış dünyaya yansıtırken kullandıkları ifadeler oldukça ilginçtir. Onlara göre, 1968’de yapılan Türkiye - Bulgaristan Göç Anlaşması’na istinaden 1978 yılına kadar yapılan göçlerle Bulgaristan’da Türk kalmamıştı. Kalanlar ise, “zorla Müslümanlaştırılmış ve Türkleştirilmiş” Bulgarlar olup “orijinlerine” dönmekte idiler. İşte bu iddialar doğrultusunda, Sofya Hükûmeti herhangi bir göç anlaşması teklifini kabul etmeyecekti.(25)
Bulgaristan’da vuku bulan bu olaylar, Türkler arasında teşkilâtlanmalara yol açmıştır. Daha sonra Hak ve Özgürlükler Hareketinin (HÖH) Başkanı olacak Ahmet Doğan ve bu teşkilâtların pek çok üyesi tutuklanmıştır. 1989’un Mayıs ayının ortasında, Kuzey Bulgaristan’da açlık grevleri ve yürüyüşler düzenlenmiştir. Türkler, kültürel haklarının, ibadet özgürlüklerinin, adlarının geri verilmesini ve Türkçe konuşma yasağının kaldırılmasını istemektedir. Olaylar, Kuzeydoğu Bulgaristan’dan güneye, Hasköy bölgesine sıçramıştır. Bu tür hadiseler karşısında güçsüz kalan Bulgar makamları, bütün kuvvetlerini harekete geçirmiş ve yürüyüşlerin elebaşılarını ülkeden kovarak Yugoslavya, Avusturya, Romanya, Macaristangibi ülkelere göndermiştir. Türkiye’den ve dünya kamuoyundan gelen tepkiler ile ülkedeki azınlığın hareketlenmesi üzerine Bulgaristan, sınırlarını açıp Türklerin göç etmelerine izin vermek durumunda kalmıştır.(26) Böylece, 29 Mayıs 1989’da Bulgar Televizyonu aracılığılıyla Todor Jivkov, “Bulgar Müslümanlarından” arzu edenlerin Türkiye’ye gidebileceğini bildirmiş ve Türkiye’ye sınırlarını açması konusunda çağrıda bulunmuştur.(27) Neticede İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren dünya tarihinde, ilk kez bu kadar büyük bir göç yaşanmış, 320.000 kadar Bulgaristan Türkü (28) ana vatanlarına; yani Türkiye’ye yerleşmiş, böylece Türk - Bulgar ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır.
2. 1989 - 2002 Tarihleri Arasında Bulgaristan Türklerinin Durumu
29 Aralık 1989’da Todor Jivkov rejiminin yıkılışının ardından, Bulgar milliyetçilerinin Türk azınlığa karşı tepkisi dinmemiştir. Hükûmetin Türk azınlığın ve diğer Müslümanların haklarını geri verme kararını protesto etmek için, Güney Bulgaristan’ın Kırcaali şehrinde Ulusal Çıkarları Savunma Komitesi kurulmuştur. Bu komite ve komiteyi destekleyen Bulgar milliyetçileri, Müslümanlara adlarının geri iade edilmesine ve azınlıkların bulunduğu bölgelerdeki okullarda “Türkçe”nin ders olarak okutulması kararına karşı çıkmakta idiler. Milliyetçilere göre, Bulgaristan’da azınlıklara yer yoktu. Onlara göre, azınlıklar ya asimile olacaklar ya da göç edeceklerdi. Radikal Milliyetçi Parti, açıkça isteklerini dile getirmekte idi. Türkler Bulgaristan’dan kovulacak ve yerine Moldova’dan Bulgarlar getirilecekti.(29) Birkaç gün içinde, milliyetçi söylemler ve yürüyüşler Bulgaristan’ın diğer bölgelerine de sıçradı. Sofya, Filibe (Plovdiv), Hasköy (Haskovo), Plevne (Pleven), Şumnu (Şumen), Rusçuk (Ruse), Eski Cuma (Tırgovişte) ve İslimiye (Sliven) gibi şehirlerde yürüyüşler düzenlenmekte idi. Milliyetçilere göre, Müslümanların haklarının geri verilmesi, mutlaka “kültürel özerklik isteklerine” yol açacaktı ki, bu da “Bulgar kültürel yapısını” zedeleyecekti. Bulgar milliyetçilerinin diğer endişeleri de Türkiye’nin Bulgaristan’ı işgal edip “Türk ve Türk olmayanlar” olmak üzere ikiye ayırması; yani “ikinci bir Kıbrıs” yaratması idi. Ayrıca, doğum oranı yüksek olan Türklerin kısa sürede çoğalıp Bulgaristan’ı Türkleştireceğinden ve Müslümanlaştıracağından endişe ediliyordu.(30)
8 - 12 Ocak 1990’da Sofya’da bir konferans toplandı. Bu toplantıda, ülkedeki azınlıklar sorunu masaya yatırıldı. Konferansın sonunda her iki tarafı memnun edecek bir bildirge yayımlandı. Buna göre, Müslümanlar kendi adlarını geri alabilecek, ibadetlerini serbestçe icra edebilecek, geleneklerini yaşayabilecek ve Türkçeyi günlük hayatta kullanma hakkına sahip olacaktır. Ancak, diğer taraftan da Bulgaristan sınırları dâhilinde tek resmî dilin Bulgarca olduğu ilân edilmekte idi. Dolayısıyla 6 Mart 1990’da Parlâmento, Bulgar Vatandaşlarının İsim Kanunu’nu kabul ederek Türklerin, Türk - Müslüman adlarını geri almalarını sağlamıştır. Bu arada, Türklerin Türkçe gazete çıkartma, dinî eğitim veren okullar açma ve Türkçe dersler koydurma girişimleri, Bulgar milliyetçilerini yeniden harekete geçirmiştir. Bulgar medyası da bu aşırı milliyetçi faaliyetleri destekleyerek Türk karşıtı hikâyeler uydurup okuyucularına sunmakta idi. Bulgar Sosyalist Partisi (BSP), bu hikâyelerden bir çoğunu seçim kampanyalarında kullanmıştır.(31) BSP, özellikle 1991’deki erken seçim kampanyasında, daha önceki dönemde Türk karşıtı söylemlerden kaçınırken bu kez taktik değiştirip propaganda faaliyetlerinde Türk düşmanlığına yer vermiş, Temmuz 1991’de kabul edilen Bulgaristan Anayasası’nın 11 nci maddesine dayanarak HÖH’nin etnik ve dinî temellere dayalı bir parti olduğu için kapatılmasını istemiştir.(32) Fakat seçmenlerin çoğunluğu bu tür söylemlere soğuk bakmış, BSP’nin rakibi Demokratik Güçler Birliği (DGB), seçimleri kazanan parti olmuştur. 1992 - 1994 yılları arasında, BSP yine iktidara geldi ise de bu kez Türk karşıtı söylemleri geri plâna itip Jelyu Jelev üzerindeki etkisini kullanarak siyasî ve ekonomik gücüne yeniden kavuşmaya çalışmıştır.(33) Milliyetçi söylemler, DGB’de de görülmektedir. Örneğin, 1992 yılında yapılan nüfus sayımı sırasında, Pomakların oturduğu Yakuruda ve Nevrokop (Gotse Delçev) bölgesinin sakinleri, kendilerinin Türk ve ana dillerinin de Türkçe olduğunu beyan etmişlerdir. Bulgar medyası ve siyasî partiler, bu durumdan faydalanarak karşı kampanya başlatmış ve HÖH’yi Pomakların(34) oturduğu bölgeleri “zorla Türkleştirme” çabasında olmakla suçlamıştır. Neticede, bölgede incelemeler yapmak üzere hem BSP hem de DGB taraftarlarından oluşan bir komisyon tertip edilmiş ve bu komisyonun raporu üzerine Parlâmentoda 240 milletvekilinden 160’ının oyu ile Yakuruda ve Nevrokop (Gotse Delçev) bölgelerindeki sayım sonuçlarının iptali kabul edilmiştir.(35)
Bulgarların Türkler ile ülkedeki diğer azınlıklar hakkındaki görüşlerini yoklamak için 1992 yılında yapılan bir anketin sonuçlarına göre. Bulgarların % 51,1’i Türkleri ülke güvenliği bakımından tehlike olarak görüyor, % 83,3’ü Türklerin dinî bakımdan fanatik olduklarını düşünüyor, % 36,5’i daha fazla Türk’ün Türkiye’ye göç etmesi için gereken her şey yapılmalı diyor,(36) % 35,2’si ad değiştirme sürecinin Bulgar ulusunun birliğini sağlanması açısından gerekli olduğunu düşünüyor, % 56,2’si “Türkleştirilmiş Bulgarların torunlarına Bulgar bilincini yeniden kazanmaları konusunda yardım edilmesi” gerektiğini düşünüyor ve % 60’ı da bu konuda uygulanan yöntemin tartışmalı olabileceğini, fakat gayenin doğru olduğunu savunuyordu. Ancak belirtmeliyiz ki, bu anket, Bulgaristan’da komünizm sonrası dönemin ilk yıllarında yapılmıştır. Bu dönemde, pek çok değişikliğin nelere yol açabileceği bilinmediği için toplumun çeşitli unsurları arasında gerginlik ortaya çıkmıştır.(37) Şu ana kadarki duruma bakılırsa, 1989’dan sonra bu ülkede yaşanan “geçiş döneminde”, diğer Balkan ülkelerinden farklı olarak sivil savaşa yol açacak mahiyette etnik sorunlar yaşanmamıştır.
1991 yılındaki DGB Hükûmeti, HÖH’nin desteği ile kurulmuştur. Ancak kısa süre sonra, iki partinin temsilcileri arasında anlaşmazlık çıkmış, Bulgaristan’da bir krizin baş göstermesi üzerine Türkiye’ye göç yeniden başlamıştır. HÖH’nin seçmen oranı, 1991 seçimlerine nazaran 1994 yılında düşmüştür.(38) Kurulduğu 1990 yılından beri, HÖH’nin en başarısız olduğu seçim 1994 yılında yapılan seçimdir.
Bütün bunlara rağmen, kurulduğu tarihten itibaren HÖH’nin gelişimini değerlendirecek olursak, vurgulamamız gereken en önemli gelişme, Bulgaristan’ın siyasî hayatında kendisini kabul ettirmiş olmasıdır.(39) Resmî olarak 4 Ocak 1990 yılında Ahmet Doğan’ın liderliğinde kurulan bu Parti, giderek artan bir hızla Bulgaristan’ın kaderini tayin edecek konuma gelmiştir. Kuruluşundan sonra yapılan ilk seçimde, 400 sandalyelik Bulgar Parlâmentosuna HÖH’den 23 milletvekili girmiştir. 13 Kasım 1991 tarihinde yapılan erken seçim sonuçlarına göre, sandalye sayısı 240’a düşürülen Bulgar Parlâmentosuna HÖH’den 24, 17 Haziran 2001 tarihinde yapılan seçim sonuçlarına göre ise, 21 milletvekili girmiştir.(40)
Aşağıdaki tabloda, HÖH’nin Bulgaristan Parlâmentosunda yıllara göre kazandığı milletvekilliği sayısı görülmektedir.
Haziran |
1990 |
23 milletvekili |
Kasım |
1991 |
24 milletvekili |
Aralık |
1994 |
15 milletvekili |
Nisan |
1997 |
19 milletvekili |
Haziran |
2001 |
21 milletvekili (41) |
Kasım 1991 ile Haziran 2001 seçimlerinde (her iki seçimde Parlâmentodaki sandalye sayısı 240’tır.) elde edilen sandalye sayısına baktığımızda, sayıca bir düşüşün olduğunu hemen görebiliriz; ancak son yapılan seçimlerde, Bulgaristan tarihinde ilk kez görülen ve Türkler açısından çok önemli olan bir gelişme söz konusudur. Bulgaristan’ın kurulduğu 1878 yılından itibaren, hükûmet ortağı sıfatıyla Türkler ilk defa bakan olarak ülke yönetiminde görev almıştır. HÖH’den Ünal Lütfi, 4 Pârlamento Başkan Yardımcısı’ndan biridir. Tarım ve Orman Bakanlığı görevine Mehmet Dikme getirilmiştir. Nejdet Mollov da Devlet Bakanı olarak Simeon Saxe - Cobourg - Gotha’nın kabinesinde görevlendirilmiştir. Türklerin tarım ve ormancılık sektöründe yoğun olarak çalıştığını düşünürsek, Tarım ve Orman Bakanlığının HÖH’ye verilmesinin önemi anlaşılacaktır. Bugün Bulgaristan’daki Türkler, bu Parti sayesinde siyasî açıdan en faal azınlığı oluşturmaktadır.
Mart 2001’de yapılan nüfus sayımının resmî sonuçlarına göre, Bulgar vatandaşı Türklerin sayısı 757.781 kişidir. (42) Dolayısıyla, toplam olarak 7.973.673 kişilik bir nüfusa sahip olan bu ülkedeki Türklerin oranı % 9,5’tir. (43) 4 Aralık 1992’deki nüfus sayımının sonuçlarına kıyasla Türk nüfusunda 42.276 kişilik bir düşüş söz konusudur. Bu düşüş, “diğer” olarak adlandırdığımız kesimin nüfusundaki artışla açıklanabilir; çünkü bu gruba sayım sırasında etnik menşeini belirtmeyenler de dâhil edilmiştir. Bu durumun sebebi, 1992’den sonra Türkiye’ye yapılan göçün devam etmesi de olabilir. Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, Türkler, komşumuz Bulgaristan toplumunda sayıca en önemli azınlık konumundadır.
4 Aralık 1992 nüfus sayımı sonuçları |
Mart 2001 nüfus sayımı sonuçları
|
|||
Toplam |
8.487.317 |
7.973.673 |
||
Bulgar |
7.271.185 |
% 85,7 |
6.660.682 |
% 83,6 |
Türk |
800.052 |
% 9,5 |
757.781 |
% 9,5 |
Çingene |
313.396 |
% 3,4 |
365.797 |
% 4,6 |
Diğer |
102.684 |
% 1,3 |
189.413 |
% 2,3 |
Siyasî ve demografik açıdan Türklerin Bulgaristan’da en önemli azınlığı oluşturması, kesinlikle azınlığın her türlü sorununun çözüldüğü anlamına gelmemektedir. Bulgaristan’daki Türk azınlığın önündeki en önemli sorunlardan biri, kültürel gelişmeyi sağlayacak eğitim sorunudur. Orta öğretim düzeyinde karışık nüfusa sahip bölgelerde, “Türkçe” seçmeli ders olarak konulmuş, ancak öğretmen eksikliği sorunu ile karşılaşılmıştır. Çünkü Sofya Üniversitesindeki Türkoloji Bölümünün çok az sayıda öğrenci (1989’dan önce kontejanı iki kişiden ibaretti.) alması, Türk dili ve edebiyatına vâkıf çok az kişinin yetişmesine yol açmıştır. Dolayısıyla, 1991 yılında “Türkçe” seçmeli ders olarak konulduğunda, öğretmen sıkıntısı hemen baş göstermiştir. Aynı sorun Şumnu, Rusçuk ve Mestanlı’daki (Momçilgrad) imam - hatip liselerinde, hatta Sofya’da 1994 yılında kurulan Yüksek İslâm Enstitüsünde yaşanmıştır. Bu okullarda, hem iyi derecede Türkçe bilen hem ilâhiyat mezunu olan elemanlara ihtiyaç duyulmuştur. Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlık, bir yandan komünizm rejiminin mirası olan ağır bürokrasiyi yenme mücadelesi verirken diğer yandan iyi yetişmiş, eğitim ve öğretimde etkili olabilecek kimselere gereksinim duymuştur. Türkiye Diyanet Vakfı’nın Bulgaristan Müslümanlarına yaptığı nakdî yardım 1991 – 1992 yılları arasında 300.000, 1993 - 1994 yılları arasında 450.000, 1995 – 1997 yılları arasında 100.000 Amerikan dolarının üzerindedir. Bunun dışında, Türkiye’den pek çok gönüllü kuruluş da Bulgaristan’daki soydaşlarımızın eğitim ve dinî ihtiyaçlarının karşılanması için yardımda bulunmuştur. (44)
Bir taraftan Sofya Üniversitesinin Türkoloji Bölümünün öğrenci kontenjanı artırılmış, diğer taraftan Şumnu ve Kırcaali Üniversitelerinde beş yıllık bir eğitimle öğretmen yetiştiren Türk Pedagoji Enstitüleri açılmıştır.(45) Yine söz konusu “İslâmî” eğitim veren kurumlara eleman yetiştirmek üzere, Türkiye’ye ve bazı Arap ülkelerine burslu öğrenciler gönderilmiştir. Burada, bir noktaya parmak basmamız gerekiyor. “Bulgaristan’daki Müslümanlar” adı altında Türkler, Pomaklar ve Müslüman Çingeneler anlaşılmaktadır. Türk asıllı öğrenciler Türkiye’ye gönderilirken Pomak asıllılar, dinî eğitim almak üzere Arap ülkelerine gönderilmektedir. Bu öğrenciler Bulgaristan’a döndüklerinde, farklı yerlerde yetişen ve din bakımından farklı görüşlere sahip iki grup oluşmaktadır ki, bu da Bulgarlar tarafından bilinçli olarak desteklenmekte olup Pomaklarla Türkler arasında bir tür sürtüşmeye yol açmaktadır. Hatta Bulgar medyası, Arap ülkelerinden gelen konferansçıları destekler mahiyette reklâm yapmakta ve bu sürtüşmenin artması için çaba harcamaktadır.(46) Bulgaristan Müslümanlarının Başmüftüsü olan kişiler de bu noktada önemli rol oynamaktadır. Örneğin, BSP’nin adayı olan Nedim Gencev.(47) Arap dünyası ile ilişkilere önem vermiştir. HÖH adayı olan Fikri SALİ ise, Türkiye ile ilişkileri geliştirme taraftarıdır. 1997’de seçilen Mustafa Aliş Hacı ise, yine Arap ülkelerine yönelmiştir (48). Bir diğer problem de HÖH tarafından burslu olarak Türkiye’ye gönderilen öğrencilerin Bulgaristan’a döndüklerinde, istihdam edilirken güçlüklerle karşılaşmalarıdır.
Bulgaristan Türklerinin ana dilleri bakımından kendilerini geliştirmeleri konusuna gelince, şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır. Bulgar Radyosunda haftalık birkaç saatlik yayınlar yetersiz gelmektedir. Bulgaristan Devlet Televizyonu, Ekim 2000’den itibaren ilk defa olmak üzere günde 10 dakika Türkçe yayın yapmaya başlamıştır. (49) Uydu aracılığı ile ulaşan Türk televizyon kanallarının yayınları hem Türkçeyi öğretmeleri hem de Türkiye hakkında bilgi vermeleri bakımından çok önemlidir. Ayrıca, Bulgaristan Türklerinin hem Bulgarca hem Türkçe olarak takip edebilecekleri gazete ve dergiler de bulunmaktadır. 1990’dan beri Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğünün aylık olarak çıkarttığı Türkçe ve Bulgarca yayımlanan “Müslümani/Müslümanlar” gazetesi,(50) 1991 yılının Şubat ayında HÖH’nin yayın organı Türkçe ve Bulgarca olmak üzere iki dilde yayımlanan “Prava i svobodi/ Hak ve Özgürlükler” gazetesi. Türkiye’deki “Zaman” gazetesinin haftalık olarak Bulgaristan’da çıkan nüshası ve hem Türkçe hem Bulgarca yayımlanan “Zaman” ile “Umut” dergisi bunlardan birkaçıdır.(51) Ayrıca, “Cır cır” (Türkçe ve Bulgarca). “Balon ve Filiz” (Türkçe) gibi çocuk dergileri ile “Güven” (Türkçe ve Bulgarca çıkmakta olup Komünizm döneminde çıkan “Yeni Işık” gazetesinin devamı niteliğindedir.), “Kaynak” gibi süreli yayınlar da çıkmaktadır.(52) Bunların yanı sıra, 2001 - 2002 öğretim yılında Türk çocuklarının okullarda Türkçe ders görebilmeleri kararlaştırılmıştır.(53)
Bulgaristan’da 1989’dan sonra yaşanan ekonomik krizden en çok etkilenenler Türkler, Pomaklar ve Çingeneler olmuştur. Devlet işletmelerinin kapatılarak komünizm öncesindeki sahiplerine geri verilmesi, tarımsal alanların özelleştirilmesi ve ihracat alanlarının daralması, bu azınlıklar arasında işsizliğin yaygınlaşmasına ve fakirleşmeye yol açmıştır. Türkler, işsiz kalma korkusuyla hem az ücretli hem de az eğitim gerektiren işleri tercih etmelerine rağmen, iş bulma ve işlerini koruma konusunda ayrımcılığa maruz kalmışlardır. Bulgaristan’daki Türkler, iş bulma konusunda eğitim bakımdan dezavantajlı konumdadır. Bu durum, diğer Müslüman azınlıklar için de geçerlidir. Çünkü yeni düzende iş bulmak, üniversite düzeyinde eğitim ve dil bilmeyi gerektirmektedir. Bundan dolayı, Türkler kırsal kesimde çalışmak ve yaşamak durumundadır. Sonuç itibarıyla soydaşlarımız, daha kaliteli eğitim ve sağlık hizmetinden yararlanamamakta ve şehir hayatından giderek uzak kalmaktadır.(54) Bu da Bulgaristan Türklerinin Türkiye’de ve Bulgaristan vatandaşlarına vizesiz dolaşım hakkı tanınmasından sonra Avrupa ülkelerinde iş aramalarına yol açmıştır. Özellikle, 1993 - 1996 yılları arasında Türkiye’ye ekonomik sebeplerden dolayı göç artmıştır. Haziran 2001’den sonra, HÖH, Bulgar Hükûmetinin koalisyon ortağı olarak azınlıkların ekonomik haklarını korumaya ve Türklerin durumunu iyileştirmeye yönelmiştir.(55) Türk işletmecilerin Bulgaristan’daki yatırımları da Bulgaristan Türkleri arasındaki işsizlik oranının azalmasına yardımcı olmuştur.
Şüphesiz, komünizm sonrası dönemde, Bulgaristan’da yaşayan Türkler açısından çok önemli gelişmeler olmuştur. Ancak Türk unsurunun Bulgaristan’da yaşamaya devam etmesi, kendini geliştirmesi için özellikle eğitim alanında yapılabilecek pek çok şeyin olduğuna inanıyoruz. Sofya’da ana okulu seviyesinden başlayıp üniversite düzeyine kadar eğitim veren bir kurum kurulabilir.(56) Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerin merkezi durumunda olan kasabalarda, Türkçe yazılmış olan kitaplardan oluşan kitaplıklar ve kütüphaneler oluşturulabilir. Ayrıca, Bulgaristan’daki Türklerin ekonomik olarak güçlenmelerine ve refah düzeylerini yükseltecek yatırımların daha da artırılmasına önem verilmelidir. Bütün bunlar, Bulgaristan’daki Türk azınlığın ana vatanla bağını güçlendirmesi yolunda yapılacak önemli çalışmalardır.
3. Türkiye - Bulgaristan İlişkileri ve Bulgaristan Türklerinin Durumuna Etkisi
1989 yılından önce, Bulgaristan ile Türkiye arasında yapılan resmî ziyaretler ve kurulan ilişkiler, genelde göç anlaşmalarının imzalanmasına yol açmakta idi. Örneğin, 1968’de Todor Jivkov’un Türkiye’yi ziyaret etmesi ile iki ülke arasında “iyi dostluk ve komşuluk dönemi” başlamıştı. Bu ziyaret sırasında, yakın akraba göçüne (1969 - 1978) yol açan bir göç anlaşması imzalanmıştır. Türkiye’de dostluk havası eserken, arka plânda Bulgaristan, Türk azınlık üzerindeki baskıyı artırıyordu. Pomakların adları, aslında böyle bir dönemde; yani 1972 - 1974 yılları arasında değiştirilmiştir.(57) 1981 – 1983 yılında, devlet başkanları düzeyindeki karşılıklı ziyaretler sırasında, Türkçe konuşan Müslüman Çingenelerin adları zorla değiştirilmiştir. Ardından Arnavut, Tatar ve Alevî gibi Türk - Müslüman gruplar da aynı süreçten geçirilmiştir. Nihayetinde, yine “komşunun gözleri” hâlen bağlı iken büyükTürk kitlelerine saldırılmıştır.(58) 1984 - 1985’ten önce, Bulgaristan’ın politikası, büyük komşu Türkiye ile iyi geçinmek ve bu politikanın ardına gizlenerek ülkedeki “Türk” kavramını önce sistematik göçlerle, daha sonra ad değiştirme kampanyası ile yok etmekti.
1989 yılının sonunda Bulgaristan’da gerçekleşen rejim değişikliği, Türkiye için çok önemli sonuçlar doğurmuştur. Son 10 - 13 yılda Bulgaristan ve Türkiye arasındaki ilişkiler, tarih boyunca hiçbir zaman olmadığı kadar yoğunluk kazanmıştır. Ayrıca söz konusu ilişkiler, sadece Türk azınlığın durumu ile sınırlı kalmamış, askerî, ekonomik, kültürel ve siyasî iş birliğine gidilmiştir.
Kanaatimizce, 1989 - 2003 yılları arasındaki Türkiye – Bulgaristan ilişkilerini Türk azınlık açısından değerlendirecek olursak, kesin olmamakla birlikte genel hatlarıyla şu şekilde dönemlere ayırabiliriz:
-
1989 sonu - 1991: Türkiye ve Bulgaristan ilişkilerinin gelişmeye başlaması,
-
1991 - 1994: Siyasî, askerî ve ekonomik alanda iş birliğinin artması,
-
1994 - 1997: Bulgaristan’da ağır kriz döneminin yaşandığı, özelleştirmenin geciktiği ve Türk sermayesinin Bulgaristan’a girmede tereddütlü davranması,
-
1997 - 2001: Türk azınlık ve soydaşlar açısından ilk dönemde ortaya çıkan sorunların çözüme kavuşturulması,
-
2001 - 2003: Türk azınlığın önünde yeni perspektiflerin oluşturulması.
1989 yılının sonundan itibaren başlayan Türk - Bulgar ilişkilerinin ilk döneminde, Türkiye’ye göç eden soydaşların ve Bulgaristan’da yaşamaya devam eden Türklerin birtakım haklarının korunması konusunda ikili görüşmeler yapılmıştır. Bununla beraber, her ne kadar Bulgaristan ve Türkiye birbirlerine ihtiyatla yaklaşsalar da pek çok alanda ilişkileri düzeltecek ve iş birliği yapılacak konular gündeme gelmiştir. Başka bir ifadeyle, son dönemde ikili ilişkilerde gözlenen olumlu gelişmelerin tohumları bu dönemde atılmıştır.
1984 - 1989 yılları arasında, Bulgaristan’daki Türklere Todor Jivkov rejiminin uyguladığı baskılar ve Mayıs 1989’dan sonra başlatılan büyük göç dolayısıyla Türkiye - Bulgaristan ilişkileri donmuştur. 1989 yılının sonundan itibaren Jivkov rejiminin yıkılması ile Bulgaristan’ın demokratikleşme sürecine girmesi ve Bulgarların Türk azınlığa karşı tavrının nispeten değişmesi üzerine, Türkiye ve Bulgaristan arasındaki ilişkiler iyileşmiştir.(59)
Bulgaristan Türklerine uygulanan asimilâsyon kampanyasına son verilmesi, Bulgaristan’daki rejim değişikliği ve 1990’da BSP’nin “zorla Bulgarlaştırma kampanyasını” kınaması, Türk kamuoyu tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Ankara, Bulgar vatandaşlarının “her şeyden Todor Jivkov rejiminin sorumlu olduğu” düşüncesine katılarak iki ülke arasındaki ilişkiler için yeni bir sayfa açmaya hazır olduğunu beyan etmiştir. Aynı zamanda, Aralık 1989 ile Ekim 1991 yılları arasında kurulan temaslarda, düne kadar asimilâsyon politikasını yürütmüş olan Komünist Partinin varisi ve ülkeyi idare eden BSP temsilcileri ile muhatap olmada Türkiye’nin çekingen davrandığı gözlemlenmiştir. Bulgar Hükûmeti ise, daha çok Türkiye ile ekonomik ilişkiler geliştirme çabasındadır. İşte bu amaçla, Bulgaristan Başbakanı Andrey Lukanov, Eylül 1990’da Türkiye’ye gelmiştir.(60) Bunun dışında, 1990 yılı boyunca iki ülke arasındaki ilişkiler, daha çok göçmenlerin yerleştirilmesi ve özlük haklarının sağlanması, Bulgaristan’da kalan Türk azınlığın haklarının korunması çerçevesinde dönmüştür.(61)
İki ülke arasındaki ilişkilerdeki hissedilir değişim, Ekim 1991’de Bulgaristan’da DGB’nin iktidara gelmesi ile olmuştur. Türk azınlığın kurduğu HÖH’nin 1991 yılında yapılan seçimlerdeki başarısı ve yeni hükûmetin kurulmasındaki rolü, Türkiye - Bulgaristan ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesinde rol oynamıştır.(62) Komünizm sonrasındaki ilk Bulgaristan Cumhurbaşkanı olan Jelyu Jelev’in (1 Ağustos 1990’da seçilmiştir.) Türkiye’ye yaklaşımı ve olumlu tavırları da ikili ilişkilerin gelişiminde önemli rol oynamıştır. DGB Hükûmeti ile Türkiye arasında askerî alanda iş birliği konusunda çok önemli adımlar atılmıştır. Bu iş birliğinin temelinde karşılıklı güven ve güvenliğin temini vardı. 1992’de Dostluk, İşbirliği ve Güvenlik Anlaşması ile Türkiye ve Bulgaristan, ortak sınırlarındaki askerî güçlerini karşılıklı olarak çekmiştir. Böylece, XX nci yüzyılın 1990’lı yıllarına kadar Bulgarlar, Türkiye’ye karşı kapıldıkları “korku sendromu”ndan yavaş yavaş silkinmişlerdir. Ayrıca Türkiye, Bulgaristan’ın NATO’ya üyeliğini desteklemiştir.(63)
Askerî alanın dışında ticaret, ulaşım, narkotik trafiği ile mücadele gibi pek çok konu, iki ülke temsilcileri arasında görüşmeye açılmıştır.(64) 1990 yılında Bulgaristan enerji sıkıntısı çekerken, Türkiye’den 50.000 ton petrol gönderilmiştir.(65) Türkiye, Bulgaristan’a birçok kez temel gıda yardımında bulunmuştur. 1993’te iki ülke arasındaki ihracat ve ithalât 330 milyon dolar iken, 1995’te 580 milyon dolara ulaşmıştır.(66)
Artık, bir bütün olarak Türkiye - Bulgaristan ilişkileri hızla normale dönmekteydi. Askerî alandaki iş birliği somut ve etkili sonuçlar vermiştir. Her iki ülkenin askerî güçleri sınırlardan çekilmiş, karşılıklı güvenlik tedbirleri alınmıştır. Ayrıca, her iki ordunun yetkilileri de sürekli iletişim hâlindedir.(67) Askeri alandaki iş birliği, sınırdaki gerginliğin kalkmasına ve iki ülke arasında gerçek diyaloğun başlatılmasına yol açmıştır. Fakat, bütün bunlara rağmen Bulgaristan, Türkiye’ye ihtiyatla yaklaşmaktadır. Bundan dolayı, bütün gerekli anlaşmalar 1991 - 1992 yıllarında imzalanmış olmasına rağmen, sınırdaki mayın temizliği Ekim 1998’de başlamış ve Mart 1992’de imzalanan Askerî Formasyon Anlaşması, Bulgar Parlâmentosu tarafından Temmuz 1997’de onaylanmıştır. Bulgaristan, Türkiye ile ilişkilerini geliştirirken aynı zamanda Yunanistan ile de arasını bozmamaya dikkat etmiştir. Bulgaristan’ın bu ihtiyatlı adımları, bölgesel çatışmalarda sürekli kaybeden ülke konumunda olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bütün komşuları ile iyi dostluk ilişkilerini koruma çabasındadır.(68) Aslında, Türkiye de Bulgaristan’a ihtiyatla yaklaşmaktadır; çünkü 13 yıl önce Türk azınlığa yapılanlar hâlen hafızalardadır.
Aralık 1994’te yapılan seçimlerle iktidara yeniden gelen BSP’nin izlediği Yunanistan ve Rusya ile yakınlaşma politikası, Türkiye ile Bulgaristan ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Oysa, 1994 yılı boyunca ekonomi ve ticaret alanında iki ülke arasındaki ilişkileri ilgilendiren pek çok anlaşma yapılmıştı.(69) Seçimlerden birkaç gün sonra, Sofya’da bir Kürt Kültür Merkezi açılmıştır.(70) Şubat 1995’te Bulgar Hükûmeti, Türk azınlığı temsil eden HÖH üyelerinin Burgaz’da Türk istihbaratı için çalıştıklarına dair bir rapor yayımlamıştır.(71) Kasım 1995’te ise, Türk diplomatları, yerel seçim kampanyasına müdahale etmekle suçlanıyorlardı.(72) Ancak Bulgaristan’ın Yunanistan ve Rusya ile ilişkileri, umulduğu kadar iyi gitmemektedir. Burgaz - Edirne boru hattının ve Kozluduj nükleer santralinin yönetimi, Yunanistan’ın Bulgaristan’la olan sınırı üzerinde yeni kapılar açmak istememesi gibi konular, Rusya ve Yunanistan ile ilişkilerini gerginleştirmektedir.
1996 yılındaki Kardak krizi sırasında, Bulgar Hükûmeti resmen Yunanistan’ı desteklemiş, ancak Rusya ve Yunanistan’ın Boğazlar’dan geçiş konusunda yeni bir yönetmeliğin hazırlanması isteklerine ortak olmamıştır.(73) Diğer taraftan Bulgaristan’da yaşanan ekonomik krizin artması ve özelleştirmenin gecikmesi, Türk sermayesinin Rusya’ya ve Orta Asya’ya kaymasına sebep olmuştur. Bu dönemde, ekonomik krizden en fazla etkilenmiş olan Türk azınlık arasında işsizlik oranı artmıştır. Bu dönemde de -vize alma sıkıntılarına rağmen- Bulgaristan’daki ekonomik sıkıntılardan dolayı Türkiye’ye göçler devam etmiştir. Bu durumu, HÖH lideri Ahmet Doğan şöyle değerlendirmiştir: “Jivkov döneminde Türk azınlığa baskı açık olarak yapılmakta idi. Şu anda baskı, üstü kapalı olarak yapılıyor. Devlet (Bulgaristan), Türk azınlığın yaşadığı bölgelere yatırım yapmıyor. Bu, bir ekonomik ve psikolojik baskıdır”. Ayrıca Doğan, Türkiye’nin Bulgaristan’da yaptığı yatırımların yeterli olmadığını ileri sürerek Türk iş adamlarına bu konuda çağrıda bulunmuştur.(74)
Türk iş adamlarının Bulgaristan’daki yatırımlarının gecikmesi, HÖH’ye 1994 seçimlerinde oy kaybettirmiştir. Kurulduğu tarihten itibaren HÖH, seçmenine dört konuda söz vermişti: Bunlar, Türk adlarını geri almak, okullarda Türkçe’nin okutulmasını ve Türk iş adamlarının Bulgaristan’da Türklerin yaşadığı bölgelere yatırım yapmasını sağlamak, vize rejimini hafifletmekti. İlk iki konuda başarılı olan HÖH, üçüncü ve dördüncü konuda sözünü yerine getirememiş ve sandıkta cezalandırılmıştı. Aslında sorun, Türk iş adamlarının yatırımlarını Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere çekememekti.(75)
1997 sonrası dönemde, Türkiye - Bulgaristan ilişkileri sadece iki ülke arasında değil, Bulgaristan’daki Türkler açısından da önemli gelişmelere yol açmıştır. Aralık 1997’de Türkiye Başbakanı Mesut Yılmaz’ın iki günlük Sofya ziyareti, iki ülke arasındaki ilişkilere yeni bir boyut kazandırmıştır. 19 yıl aradan sonra, ilk defa bir Türk Başbakanı Bulgaristan’ı ziyaret etmekte idi. Yılmaz’ın bu ziyareti sırasında, Mutludere (Rezovska) nehri ağzındaki suların paylaşımı ve Karadeniz’deki suların kullanım sınırları belirlenmiştir. Her ne kadar, 1990’lı yıllardan beri Türk iş adamları Bulgaristan’daki yatırımlara ilgi gösterdiyse de Aralık 1997’ye kadar yeterince yatırım yapılmamıştır. Türk Ticaret Odasına Bulgaristan’da faaliyet gösterdiğine dair 1.752 şirket bildirimde bulunmasına rağmen, çoğunu “fiktif”, yani “hayalî” firmalar teşkil etmektedir.(76)
1998’de yapılan Türkiye ve Bulgaristan arasındaki Ticaret Anlaşması ile iki ülke arasındaki ticaretin gelişmesi sağlanmış, Türk şirketlerinin Bulgaristan’daki yatırımları artmıştır. Özellikle, özelleştirme sırasında Türk iş adamlarının satın aldığı oteller ve servis sektörü, Türk azınlığın istihdamı için yeni alanların açılmasına vesile olmuştur.(77) Bugün 1.640 Türk firması, mobilyadan otelciliğe pek çok sektörde Bulgaristan’da faaliyet göstermektedir. 1997’de Türk şirketlerinin Bulgaristan’daki yatırımları 14 milyon dolar iken 1998’de 70 milyon dolara çıkmıştır.(78) İki Türk bankası, Ziraat Bankası (Temmuz 1998) ve Demirbank (Mart 1999), Bulgaristan’da şube açmıştır. Türkiye, Bulgaristan’a yaptığı yatırımlar bakımından yabancı sermaye ile karşılaştırıldığında, 1998’deki verilere göre sekizinci sıradadır.(79)
Temmuz 1997’de Bulgaristan Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında savunma, çevre ve turizm ile ilgili konularda yeni anlaşmalar imzalanmıştır. Peter Stoyanov’un Türk azınlığa karşı 1980’li yıllarda yürütülen asimilâsyon kampanyasından dolayı özür dilemesi, Türkiye’de büyük yankı uyandırmıştır. Kasım 1998’de Bulgar Başbakanı İvan Kostov’un Türkiye’yi ziyareti sırasında, 1989’da Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç edip yerleşenlerin sosyal hakları konusunda da bir anlaşma imzalanmıştır. Dolayısıyla, ilk dönemde Türk azınlık ve soydaşlarla ilgili iki ülke arasında başlatılan temaslar, yavaş yavaş meyvelerini vermeye başlamıştır.
2001 - 2003 yılları arasındaki dönemde, Bulgaristan’daki Türkleri ilgilendiren yeni olumlu gelişmeler söz konusudur. Öncelikle Türkler, Bulgar Hükûmetinde koalisyon ortağı olarak yer almıştır. Avrupa Birliği ülkeleri sınırları içinde Bulgar vatandaşlarına vizesiz dolaşım hakkı tanınmasından dolayı, Türkiye de Bulgar vatandaşlarına vize uygulamamayı kabul etmiştir. Bu durum, Bulgaristan’daki Türk azınlığı da ilgilendirmektedir. Bulgaristan’ın birkaç yıl içinde Avrupa Birliğine üye olması söz konusudur.(80) Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine girmesi durumunda, Türk azınlığın hareketliliği, iş bulma ve kendini geliştirme imkânları artmış olacaktır. Ahmet Doğan’ın belirttiği gibi, Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine girmesi, Türklerin azınlık olarak Avrupa Parlâmentosuna girmesi demektir. Bu da Avrupa Birliği içinde Türk taraftarı bir lobinin oluşmasını sağlayacaktır.(81)
Son olarak, etnik sorunların çözümünde “Bulgar modelinden” söz etmek istiyoruz. Bulgaristan’da, eski Yugoslavya topraklarındaki gibi savaşa sebep olacak kadar etnik sorunların yaşanmaması, dünya siyaset bilimcileri arasında etnik sorunların çözümünde gelişen “Bulgar modelinden” söz edilmesine sebep olmuştur. Bulgaristan’da bu tür çatışmalar olmaması, sosyal ve ekonomik yapılardaki farklılıklara bağlanmaktadır. Çünkü kendisine komşu olan eski Yugoslavya topluluklarından farklı olarak Bulgaristan’ın sınaî değil, tarıma dayalı bir toplumsal yapıya sahip olması; yani burada tarımsal yapıların daha kuvvetli oluşundan söz edilmektedir. Bundan dolayı, Bulgaristan’daki toplumun az hareketli olmasının ve bireylerinin birbirinden kopuk olarak yaşamasının “Bulgar modeline” sebep olduğu öne sürülmektedir. Diğer taraftan, halk arasında etnik açıdan ciddî anlamda çatışmaların olmaması, başka bir sebep olarak görülmektedir.(82) Ancak, burada, Türkiye’nin rolünü de vurgulamak gerekir. Çünkü Türkiye’nin yakınlığı hem Bulgarların aşırılığa kaçmalarını engellemiş hem de Bulgaristan’daki Türklerin öz güven kazanmalarını ve kendilerini güvende hissetmelerini sağlamıştır.
Aslında, 1989 sonundan itibaren günümüze kadar Türk – Bulgar ilişkilerini Bulgaristan’da yaşayan Türkler açısından değerlendirecek olursak, şöyle bir manzara ortaya çıkmaktadır. Bulgaristan’daki Türkler, 1989’daki dönemde olduğu gibi, bu ilişkilerde belirleyici olan ve onlardan etkilenen unsurdur. Yukarıda anlatıldığı gibi, özellikle “yabancı düşmanı (ksenofobi) komünizmin”(83) arta kalan elemanlarını bünyesinde barındıran BSP’nin iktidara gelmesi, Türk azınlığın yeniden bir takım baskılara maruz kalması ve Türkiye ile ilişkilerin bozulması anlamına gelmektedir. Diğer partilerin kurdukları hükûmetler ise, Türkiye ile dostluk ilişkilerini geliştirmek ve tüm hızla Bulgaristan’ı Avrupa yolunda ilerletmek düşüncesindedir. Fakat Bulgaristan’da bütün partiler, -HÖH dışında- demokratik söylemler ardına gizlenerek “dil ve kültür bakımından birleşmiş tek ulus yaratma” düşüncesindedir.(84)
Başka bir açıdan baktığımızda, Türkiye’nin de Bulgaristan’la iyi ilişkiler içinde olma girişimleri, hem Bulgaristan’da yaşayan Türkler hem de Türkiye’ye 1989’da göç etmiş olan soydaşlar bakımından önem taşımaktadır. Çünkü Bulgarların Türk azınlığa karşı tavırlarının değişmesi, Türkiye’ye karşı tavırlarının değişmesi anlamına gelmektedir. Bulgaristan’ın Türkiye’ye tavır alması, Türk azınlığa karşı baskıyı artırması demektir. Sonuçta, Türkiye’ye yerleşmiş; ancak Bulgaristan’da yaşayan akrabaları olan soydaşlar, ilişkilerin kötüye gitmesi durumunda manevî olarak belki de en fazla etkilenen kitledir. Türkiye’nin Bulgaristan’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde ekonomi ve eğitim alanlarında yatırım yapması, soydaşlarımızın ana vatanla olan bağlarının kuvvetlenmesini sağlayacaktır. Türk azınlığın Avrupa Birliği üyeliğine hazırlanan Bulgaristan ile Türkiye arasında “dostluk köprüsü” oluşturmasının ileriye dönük ikili ilişkilerin gelişmesi bakımından da önemini vurgulamak gerekir.
Ayşe KAYAPINAR
Paris, École des Hautes Etudes en Sciences Sociales’de doktora programı öğrencisi
Stratejik Araştırmalar Dergisi Sayı: 2 EYLÜL 2003 Yıl: 1
KAYNAKLAR
1- Assia Stantcheva, “ ‘Le modèle ethnique bulgare’ ou la coexistance intercommunautaireapaisée”, Synthèse de la Fondation Robert Schuman, n. 32, www.robertschuman.org/synth32.htm
2-L. Rásonyi, “Kuman Özel Adları”, Türk Kültürü Araştırmaları, 3 - 6 (1966 - 1969), s. 71 - 144; İ. Bojilov, Familiyata na Asenevtsi (1186 - 1460), Genealogya i prosopografya, Sofya, 1994; P. Diaconu, Les Coumans au Bas-Danube aux XIe et XIIe siècles, Bükreş, 1978, s. 118; V. Stoyanov, “Bulgar Tarihinde Kumanlar (XI - XIV. yüzyıllar)”, çev. Z. Zafer, Türkler, editör: H. C. Güzel - K. Çiçek - S. Koca, C. II, Ankara, 2002, s. 798 - 809. Ayrıca bk. Ayşe Kayapınar, “Kumanlar ve İkinci Bulgar Devleti (1187 - 1370)”, Türkler, editör: H. C. Güzel - K. Çiçek - S. Koca, C. II, Ankara, 2002, s. 810 - 819.
3- Türkçe yer adları konusunda, Vidin (Kuzeybatı Bulgaristan) ve Silistre’nin Varna kazası (Kuzeydoğu Bulgaristan) olmak üzere iki bölgeden örnek vermek istiyoruz. XV nci ve XVI ncı yüzyıllarda Vidin bölgesinde, şehir ve kasaba merkezleri dışındaki (Bugünkü Bulgaristan’da bulunanlar Vidin, Lom ve Belogradçik’tir.) yerlerde Türk - Müslüman yerleşimi oldukça sınırlı ve yer adları tamamen Slav kökenlidir. XIX ncu yüzyılda, bölgede Türkçe isimler taşıyan köyler artmış olmasına rağmen, yine de sayıları 10 - 15 köyü geçmemektedir. bk. Carte de la Bulgarie, çizen: A. Krivochiev, Viyana, 1892; Carte générale du royaume de Serbie, 1893, pl. III, VI, VIa. Bulgarien mit Ostrumelien und Turk Thrakien, çizen: T. Bannwarth, Berlin, 1903. Bugün Bulgaristan’da Türk - Müslüman azınlığın belki de en az bulunduğu bölge, yine Vidin bölgesidir. Silistre bölgesi, özellikle bugünkü Hacıoğlu Pazarı (Dobriç) civarını kapsayan XVI ncı yüzyıldaki Varna kazası ise, zıt bir görünüm sergilemektedir. XVI ncı yüzyılda, burada Slav isimli köyler yok denecek kadar azdır. Ayrıca, bölgedeki az sayıdaki Hristiyan köyünün adları da Türkçedir. Bu durum, Gagavuz Türklerinin varlığı ile açıklanabilir. Bunun haricinde bütün Türk – Müslüman köylerinin adları Türkçedir. Bugün bölgeye baktığımızda, 1989 yılında Türkiye’ye yapılan yoğun göçün ardından bile Türklerin en yoğun yaşadığı bölgelerden biri olduğunu görürüz. bk. Ayşe Doğan, 1597 Tarihli Silistre Mufassal Defterine Göre Varna Kazası, AÜ Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Yayımlanmamış Lisans Tezi, Ankara 1996. Konusu, XV nci ve XVI ncı yüzyılda Vidin bölgesinin tarihi olan “XV.-XVI. Yüzyılda Vidin Sancağı” adlı doktora tez çalışması da devam etmektedir.
4- H. İnalcık, “Türkler ve Balkanlar”, Balkanlar, İstanbul 1993, s. 9 - 11; Ayşe Kayapınar, “Tuna Bulgar Devleti (679 - 1018)”, Türkler, editör: H. C. Güzel - K. Çiçek - S. Koca, C. II, Ankara 2002, s. 630 - 640.
5- Kayapınar, s. 630 - 632.
6- Osmanlı kaynaklarına dayalı olarak Türklerin Anadolu’dan Balkanlar’a geçip yerleşmeleri konusunda Türk tarihçileri Ö. L. Barkan ile T. Gökbilgin’in çalışmaları çok önemlidir. Ö. L. Barkan, “Osmanlı Tarihinde Rumeli’nin İskânı İçin Yapılan Sürgünler Meselesi”, CumhuriyetHalk Partisi Konferanslar Serisi, 16, 1940, s. 55 - 72; , “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler. II. Kolonizatör Türk Dervişleri”, Vakıflar Dergisi, C II, 1942, s. 279 - 365; , “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân Metodu Olarak Sürgünler”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, C. XI / 1 - 4, 1949 - 1950, s. 524 - 570+1 harita; C. XIII / 1 - 4, s. 56 – 78; C. XV / 1 - 4, 1953 - 54, s. 209 – 237; M. T. Gökbilgin, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, İstanbul, 1957. Osmanlı döneminde Rumeli’deki Türk kolonizasyonu günümüz Türk tarihçilerinin de dikkatini çekmektedir.
***Bulgaristan’daki Türk iskânı bakımından Y. Halaçoğlu, F. Emecen ve İ. Şahin’in çalışmalarıönemlidir. bk. Y. Halaçoğlu, “XVI. Yüzyılda Sosyal, Ekonomik ve Demografik BakımındanBalkanlarda Bazı Osmanlı Şehirleri”, Belleten, C. LIII / 207 - 208, 1989, s. 637 - 679; F.Emecen, “Turkish Settlements in Rumelia / Bulgaria in the XVth and XVIth centuries: Town andVillage Population”, İnternational Journal of Turkish Studies, C. IV / 2, 1990, s. 23 - 40; ,“XVI. Asırda Balkanlar’ın Kuzeydoğu Kesiminde İskân Tipleri ve Özellikleri Hakkında BazıNotlar”, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi Tebliğleri, Ankara, 1990, 543 –550; İ. Şahin, “XV. ve XVI. Yüzyıllarda Sofya - Filibe - Eski Zağara ve Tatar Pazarı’nın Nüfus veİskân Durumu”, Türk Dünyası Araştırmaları, 48, 1987, s. 249 - 256. Yabancı araştırmacılararasında Bulgaristan’daki Osmanlı kolonizasyonu ve mirası ile ilgili olarak önemli eserler verenHollândalı tarihçi M. Kiel’dir. bk. M. Kiel, Art and Society of Bulgaria in the Turkish Period,Maastricht, 1985; , “Urban Development in Bulgaria in the Turkish Period: the Place ofTurkish Architecture in the Process”, International Journal of Turkish Studies, C. IV / 2, 1989, s.79 - 129; , “Remarks on the administration of the poll tax (cizye) in the Ottoman Balkansand the value of poll tax registers (cizye defterleri) for demographic research”, Etudesbalkaniques, C. XXVI / 4, 1990, s. 70 - 104; , “La diffusion de l’Islam dans lescampagnes bulgares à l’époque ottomane (XVe-XIXe s.): colonisation et conversion”, Révue duMonde Musulman et de la Méditerranée, 66, 1992, s. 39 - 53.
7- A. Jelyazkova, “Islamization in the Balkans as an Historiographical Problem: The Southest -European Perspective”, The Otoman and the Balkans. A Discussion of Historiography, editör:F. Adanır - S. Faroqhi, Brill - Leiden - Boston - Köln, 2002, s. 225.
8- İnalcık, s. 16.
9- Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gayrimüslimlerin durumu hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Y. Ercan,Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Kuruluştan Tanzimat’a Kadar Sosyal, Ekonomik veHukukî Durumları, Ankara, 2001.
10- İnalcık, s. 16
11- Bulgaristan’ın en objektif tarihçilerinden biri olarak gösterilen Maria Todorova ise, bu görüşüntam tersini savunur. Ona göre, “İslâmlaştırma tezinin, kolonizasyon tezinden daha iyitemellendirilebileceği gerçeği, Balkanlar’ın farklı kesimlerinde dönem dönem izlenmiş olanMüslüman karşıtı ya da Türk karşıtı girişimleri kesinlikle desteklemez. Bu, özellikleBulgaristan’da 1980’lerde girişilen isim değiştirme hareketi için geçerlidir. MüslümanlaştırılmışBulgarlara tekrar ulusal kimlikliklerini kazandırmak amacıyla girişilen bu harekette, bu insanlarınkendilerine ilişkin bakışları ve kavrayışları tümüyle göz ardı edilmişti. Buna karşılık kolonizasyontezi, Balkanlar’daki Müslüman varlığı için tek açıklama olsaydı bile doğrudan bir etnik bağiddiası öne süren bu tez, dönem dönem Türkiye’deki farklı siyasal çevrelerin benimsediği fazlahararetli, hatta saldırgan siyaseti meşrulaştırmaz”. Maria Todorova, “Balkanlar’daki OsmanlıMirası” editör: L. Carl Brown, İmparatorluk Mirası: Balkanlar’da ve Ortadoğu’da OsmanlıDamgası, İstanbul, 2000, s. 99.
12- 1878’ten sonraki Bulgaristan hakkında bk. B. Lory, Le sort de l’héritage ottoman en Bulgarie.L’exemple des villes bulgares, 1878 - 1900, İstanbul, 1985. Türk azınlığın durumu hakkında bk. Ö. Turan, The Turkish Minority in Bulgaria (1878 - 1908), Ankara, 1998.
13- Bu dönem için bk. A. Eminov, Turkish and Other Muslim Minorities in Bulgaria, Londra, 1997; V. Stoyanov, Turskoto naseleniye v Bılgariya mejdu polüsite na etniçeskata politika, Sofya, 1998; Nadège Ragaru, “Islam et la coexistence intercommunautaire en Bulgarie post - communiste”, Le nouvel Islam balkanique. Les musulmans, acteurs du poste - communisme, 1990 - 2000, editör: X. Bougarel - Nathalie Clayer, Paris 2001, s. 242, 243.
14- Bununla ilgili bk. V. S. Ahmed, “Bulgaristan Türklerinin Siyasî ve Kültürel Tarihine Dair Genel Bir Çerçeve”, Türkler, editör: H. C. Güzel- K. Çiçek - S. Koca, C. XX, Ankara, 2002, s. 385 - 393; H. Memişoğlu, “Bulgaristan Türklerinin Sosyo - Kültürel Yapısı”, Türkler, editör: H. C. Güzel- K. Çiçek - S. Koca, C. XX, Ankara, 2002, s. 361 – 370; M. Günay; “Osmanlı Sonrası Bulgaristan Topluluğunun Dinî Hayatı”, Türkler, editör: H. C. Güzel- K. Çiçek - S. Koca, C. XX, Ankara, 2002, s. 408 - 412.
15- Ragaru, s. 242, 243. 1944’ten önce Bulgaristan’dan Türkiye’ye yapılan göçler hakkında bk. B. Şimşir, Bulgaristan Türkleri (1878 - 1985), Ankara, 1986, s. 212 - 230.
16- Komünizm döneminde Bulgaristan’daki Türklerin durumu ile ilgili olarak bk. W. Höpken, “Modernisierung und Nationalismus: Sozialgeschichtliche Aspekte der bulgarischen Minderheitpolitik gegenüber den Türken”, Nationalitätenprobleme in Südosteuropa, yyl. Roland Schönfeld, Münih - Oldenburg, 1987, s. 255 - 280; , “Emigration und Integration von Bulgarien - Türken seit dem Zweiten Weltkrieg”, Minderheitfragen in Südosteuropa, Münih - Oldenburg, 1992, s. 359 - 375; , “From Religious Identity to Ethnic Mobilisation : The Turks of Bulgaria before, under and since Communism”, Muslim Identity and the Balkan States, yyl. H. Poulton Suha Taji-Farouki, Londra - Hurst, 1997, s. 55 - 81.
17- Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Memişoğlu, s. 365 - 367.
18- Ragaru, s. 243 - 244.
19- Aslında bu göç, Kore Savaşı’na katılan ve NATO’ya üye olan Türkiye’yi cezalandırmak amacıyla Türk ekonomisini felce uğratmak isteyen Stalin’in emri ile başlatılmıştır. Kemal H. Karpat, “Introduction: Bulgaria’s Methods of Nation Building and the Turkish Minority”, TheTurks of Bulgaria: The History, Culture and Political Fate of a Minority, yyl. K. Karpat, İstanbul, 1990, s.1 - 22.
20- Ayrıntılı bilgi için bk. Şimşir, s. 212 - 230.
21- A. Eminov, “Bulgaristan’daki Türkler (1945 - 1983)”, çev. Mine Çankaya, Türkler, editör: H.C.Güzel - K. Çiçek - S. Koca, C. XX, Ankara, 2002, s. 380 - 382.
22- 1984 - 1985’te Türklerin Bulgarlaştırılma sürecine tâbi tutulmasına dair ayrıntılar için bk. H.Poulton, The Balkans. Minorities and State in Conflict, Londra - Hurst, 1991, s. 129 - 151; JensReuter, “Die Entnationalisierung der Türken in Bulgarien”, Südosteuropa, C. XXXIV, S. 3 - 4,1985, s. 169 - 177.
23- Amnesty International’ın verdiği bilgiye göre çıkan olaylarda ölenlerin sayısı 100, Helsinki Watch’a göre 300 - 1500, Bulgar resmî makamlarına göre 7 kişidir. bk. Ragaru, s. 244 / n. 5. B. Şimşir’e göre ise bu sayı, 800 ile 2.500 kişi arasındadır. Şimşir, s. 340.
24- Ragaru, s. 244 - 245; Günay, s. 413; Eminov, s. 377 - 383.
25- Ragaru, s. 245. 1989’dan önce 1969 - 1978 yılları arasında, Bulgaristan’dan Türkiye’ye yakın akraba göçü yapılmıştır. bk. Şimşir, s. 314 - 338.
26- Ö. E. Lütem, Türk - Bulgar İlişkileri, 1983 - 1989, C. I, ASAM, Ankara, 2000, s. 173 - 572.
27- Ragaru, s. 246 - 247.
28- Türkiye’ye 1989 yılının yazında göç eden Bulgaristan Türklerinin sayısı ile ilgili olarak çeşitli çalışmalarda farklı rakamlar verilmektedir. bk. Ragaru, s. 247 / n. 12. Genelde 300.000 kişinin üzerinde bir rakam gösterilmektedir.
29- Eminov, Turkish and Other Muslim Minorities in Bulgaria, Londra, 1997, s. 19.
30- a.g.e., s. 20.
31- a.g.e., s. 21 - 22.
32- Ayrıntı için bk. Kjell Engelbrekt, “Mouvement for Rights and Freedom to Compete in Elections”, Report on Eastern Europe, C. I, S. 4, 1991, s. 1 - 5.
33- Ragaru, s. 259 - 260.
34- Oysa, “Aziz Ioan Predteça” adlı Gelişme ve Hristiyanlık Hareketi’nin Lideri Boyan Saraev gibi bazı Ortodoks din adamları, Pomak gençleri arasında propaganda yapıp “doğru yola” davet ediyor; yani Hristiyanlaştırmaya çalışıyordu. Kırcaali, Krumovgrad (Koşukavak) ve Orta Rodoplar’da 20.000 Müslüman’ın Hristiyan olduğu söylenmekteydi. N. Ragaru’nun da belirttiği gibi bu sayının doğruluğunu tespit etmek oldukça güçtür. bk. Ragaru, s. 277 / n. 64.
35- a.g.m., s. 260.
36- Eminov, s. 22.
37- Ragaru, s. 255.
38- a.g.m., s. 262 - 263.
39- Ahmet Doğan’ın bu konudaki rolü ile ilgili olarak bk. V. Chukov, “Bulgar - Post – Totaliter Liberalizmin Türk Bayraktarları: Haklar ve Özgürlükler Hareketi”, Türkler, editör: H.C. Güzel - K. Çiçek - S. Koca, C. XX, Ankara, 2002, s. 401 - 406.
40- Bulgaristan Parlâmentosunda, Kasım 1991 seçimlerinden itibaren toplam 240 sandalye mevcuttur. Bu tarihten önce, sandalye sayısı 400’dür.
41- 1990, 1991, 1994 seçimleri için bk. L’Europe centrale et orientale, Paris 1991, 1993, 1994; 1997’de yapılan seçimler hakkında bk. Dırjaven vestnik, n. 34, 1997, s. 11. Bulgaristan’da yapılan en son seçimler (Haziran 2001 seçimleri) ile ilgili olarak bk. La France en Bulgarie, 39eAssemblée nationale, http://www.ambafrance-bg.org/pays.html.
42- Komünizm döneminde yapılan sayımlardan sadece 1965 yılında yapılan sayımın sonuçları resmî olarak açıklanmıştır. Daha sonraki sayımların verileri gizlenmiştir. Buna göre, 1965’te Bulgaristan’daki Türklerin sayısı 746.755’tir. Bunun için bk. Poulton, s. 119.
43- Stantcheva, n. 32.
44- Ö. Turan, “Balkan Türklerinin Dinî Meseleleri”, Yeni Türkiye, S. 16, Temmuz - Ağustos 1997, s. 1747.
45- Ö. Turan; “Bulgaristan’da Totaliter - Komünizm Rejiminin Yıkılmasından Sonra Çıkan Türkçe Gazeteler”, Yeni Türkiye, S. 3 , Mart - Nisan 1995, s. 299 - 300.
46- Ragaru, s. 270.
47- Nedim Gencev, daha sonra HÖH’yi bölmek amacıyla BSP ve DGB’den destek alarak Demokratik Adalet Partisini (DAP) kurmuş, ancak girişimlerinde başarılı olamamıştır. HÖH’yi bölme girişimleri için bk. Chukov, s. 403.
48- Ragaru, s. 270.
49- Ö. Turan, “XX. Yüzyılda Türk Toplulukları”, Türkler, editör: H. C. Güzel - K. Çiçek - S. Koca, C. XX, Ankara, 2002, s. 339.
50- Ragaru, s. 269.
51- a.g.m., s. 269.
52- Ö. Turan, “Bulgaristan’da Totaliter - Komünizm Rejiminin Yıkılmasından Sonra Çıkan Türkçe Gazeteler”, Yeni Türkiye, S. 3 , Mart Nisan 1995, s. 299.
53- Türkiye Cumhuriyeti, Bulgaristan’da okutulan Türkçe dersler için 40.000 kitap bağışlamıştır. Beşinci ve sekizinci sınıflar arasındaki öğrenciler, bu kitaplardan Türkçe olarak Dünya ve Türk Klâsiklerini okuyacaklardır. bk. Turkish Daily News, 19 Ocak 2001, s. 4; Ö. Turan, “XX. Yüzyılda Türk Toplulukları”, Türkler, editör: H. C. Güzel - K. Çiçek - S. Koca, C. XX, Ankara, 2002, s. 339, 358 / n. 44.
54- D. Erdinç, “Bulgaristan’da Değişim Sürecinde Türk Azınlığının Ekonomik Durumu”, Türkler, editör: H. C. Güzel - K. Çiçek - S. Koca, C. XX, Ankara, 2002, s. 394, 396, 397.
55- Erdinç, s. 399.
56- Bulgaristan’da Amerikan, Fransız, Yunan ve İngiliz yüksek okulları (üniversiteleri) bulunmasına rağmen, Türkiye tarafından kurulmuş bir yüksek okul ya da üniversite yoktur. bk. Turkish Daily News, 16 Kasım 1998.
57- Şimşir, s. 212 - 230.
58- a.g.e., s. 352 - 353.
59- Şule Kut, “Turkish Policy Toward the Balkans”, Turkey’s New World, Washington, 2000, s. 77.
60- Sylvie Gagloff, “La politique balkanique de la Turquie et le poids du passé ottoman”, Le nouvel Islam balkanique. Les musulmans, acteurs du poste-communisme, 1990 - 2000, editör:X. Bougarel - Nathalie Clayer, Paris, 2001, s. 325.
61- Kut, s. 77; Gagloff, s. 325.
62- D. Bates, “The Ethnic Turks and the Bulgarian Elections”, Turkish Review of Balkan Studies, Annual 1, 1993, s. 193 - 203; Nurcan Özgür, Etnik Sorunların Çözümünde Etnik Paktı, İstanbul, 1999.
63- Kut, s. 77.
64- Ersan Pakelgil, “Commercial and economic relations between the republics of Bulgaria and Turkey”, Turkish Daily News, 3 Mart 1997.
65- D. Perry, “New Directions for Bulgarian-Turkish Relations”, RFE/RL, C. I, S. 41, 16 Ekim 1992, s. 37.
66- Bulgaristan. Ülke Profili Mevzuat ve Türk Girişimcileri, İstanbul, 1998.
67- Gagloff, s. 326.
68- a.g.m., s. 327.
69- Turkish Daily News, 3 Mart 1997.
70- Nurcan Özgür, “1989 Sonrası Türkiye - Bulgaristan İlişkileri”, Türk Dış Politikası Analizi, yyl. F. Sönmezoğlu, İstanbul, 1998, s. 374 - 377.
71- Bulgarian Telegraph Agency - BTA, 28 Şubat 1995.
72- Bulgarian Telegraph Agency - BTA, 17 Kasım 1995.
73- Gagloff, s. 328.
74- Turkish Daily News, 16 Kasım 1998.
75- Turkish Daily News, 16 Kasım 1998.
76- Hürriyet, 6 Aralık 1997.
77- Erdinç, s. 394.
78- Anadolu Ajansı, 6 Kasım 1998.
79- Erdinç, s. 400.
80- Bulgaristan, 2004 yılında NATO’ya ve 2007’de Avrupa Birliğine katılmayı amaçlamaktadır. Southeast European Times, 18.11.02, www.balkantimes.com.
81- Turkish Daily News, 16 Kasım 1998.
82- E. Barouh, “Etat - Nation et Démocratie multi - ethnique. Le tâtonnements du modèle bulgare”, Monde diplomatique, Mayıs 2001, s. 15; Stantcheva, n. 32.
83- Victor Yves - Ghebali, La diplomatie de la détente. La CSCE, d’Helsinki à Vienne (1973 - 1989), Bruxelles - Bruylant, 1989, s. 444.
84- Maria Todorova, Language in the Construction of Ethnicity and Nationalism: The Case of Bulgaria, Berkeley, 1992, s. 40; Eminov; s. 18.
Son Eklenenler
Çok Okunanlar
- Türkiye-Bulgaristan İlişkilerinin Bulgaristan'daki Türkler Açısından Değerlendirilmesi
- Bulgaristan’daki Başmüftülük Krizine Stratejik Yaklaşım
- Son Dönem Ankara-Sofya İlişkilerinin Analizi
- Geleneksel Koşukavak Panayırı Büyük Coşku İçinde Yapıldı
- Balkanlar’da Soydaşlarımızın Maruz Kaldığı İnsan Hakları İhlalleri